Madazı Camisinde Bolluk ve Bereketin Sembolu Buğday Başağı

Madazı Camisinde Bolluk ve Bereketin Sembolu Buğday Başağı
19 Aralık 2022 - 21:47
 
BUĞDAYIN HİKAYESİ, İNSANIN HİKAYESİDİR

BUĞDAY, BEREKETİN SEMBOLÜDÜR

Anadolu’da haneye bolluk, bereket getirmesi ve kem gözlere karşı buğday başakları ile üzerlik tohumlarından, mısırdan   nazarlık yapılarak, tavana, mutfağa evlerin duvarlarına asılır.

BUĞDAYIN DOĞDOĞU GÜN TOPRAĞA DÜŞÜP ÖLDÜĞÜ GÜNDÜR.

“BUĞDAY BEREKETİN SEMBOLÜDÜR.’ 
Bereket var olanın artmasıdır. Bereket enerjisi, yaşanmazsa elde edilemez.

TOPRAK BEREKETTİR ONA BİR DÜŞEN BİN DOĞAR
Bolluk ve bereketin en eski sembollerinden biri olan Buğday başakları sembol dilinde ise esneklik ve uyum yasasını simgeler. 

Başaklar, esneklikleri ve eğim güçleri nedeniyle her türlü fırtınaya dayanıklıdırlar ve tüm güçlüklere rağmen daima ayakta kalırlar.
 
 BUĞDAY BAŞAKLARI; ZOR KOŞULLARDA ESNEYEREK SABRETMEK, AYAKTA KALMAK, KIRILMADAN DAĞILMADAN ZORLUKLARA UYUM GÖSTERMEK ANLAMINI TAŞIR. 

Buğday başaklarının rüzgarda esneyerek kırılmadan dayanabilmesi ve rüzgar bitince yine dik durması onların esneme gücünün çok yüksek olduğunun bir göstergesidir ve insan için de ilham kaynağıdır.

İNSANLIĞIN  BUĞDAYLA  İMTİHANI
Hepimizin bildiği gibi Kur'an-ı Kerim'de, Yusuf suresinde geçtiği üzere; 
Mısır'ın Hükümdarı Akhenoton'un gördüğü rüyayı, hiçbir kimse yorumlayamamış,
 Hz. Yusuf (a.s.) Yusuf suresi 47. ayet-i kerimede geçtiği üzere Hükümdarın adamlarına şöyle tavsiye etmişti:
"Yusuf dedi ki: Yedi sene âdetiniz üzere ekin ekersiniz. Sonra da yiyeceklerinizden az bir miktar hariç, biçtiklerinizi başağında (stok edip)  bırakınız." 
Hz. Yusuf (a.s.)'ın en büyük mucizelerinden biri hiç şüphesiz, buğdayı bolluk zamanında ambarlarda saklaması, kıtlık zamanında Mısır'ın halkına dağıtması, hatta komşu ülkelerde yaşayanlara buğdayı satması ile ekonomik refahı elde etmesi idi.

Hazreti Yusuf, Mısır’da buğday kıtlığı yaşadığı süreçte ekilebilir bütün alanlara buğday ve bazı tahıl ürünlerinin ekilmesini istedi.
 Öncelikle elinde buğday olan tüccarların buğdaylarının karaborsaya düşmesini engelledi. Çünkü bunlar tohumluk buğdaylardı. Sonra üretimden elde edilecek buğdayların silolarda muhafazasını sağladı ve hem nem hem de yağmurdan korunması için silolara taş ördürdü. 
Özellikle ürünlerin az olduğu süreçte vergilerden muafiyetler ve çeşitli vergi kolaylıkları sağladı. Buna ek olarak buğday ekenlere de vergi muafiyeti gibi benzer kolaylıkları temin etti. Çiftçilere topraklarını sürmek için hayvan tahsis etti. Böylelikle çiftçiler ve köylüler ekilebilecek bütün toprakları ekti ve iklimin de etkisiyle yılda birkaç defa hasat elde edildi. Elde edilen hasatların ambarlarda korunması için bilimsel bir yöntem kullandı ve buğdayların çürümesini önlemeyi başardı. 
Her yıl bir silonun tüketilmesini sağladı ve böylece 7 silo için 7 yıl sürekli üretim ve buğday stoku yapıldı. Nil Nehrinin sularından devlet eliyle sulama imkânı sağlandı ve bu süreçte vergilendirmeye eklendi ama kıtlık sürecindeki vergilendirme düşük oranda devam etti. Buğdayların samanları ise hayvan sahiplerinin yem ihtiyacını karşıladı.
 Hz. Yusuf, kıtlık dönemlerinde de üretilen buğdayın ölçeği kadar köylülere buğdaylarını geri verecekti ve ekim süreci devam edecekti. Buradaki en değerli süreç ise Hz. Yusuf’un üreticiler ile sık sık bir araya gelmesiydi. Bu güveni artıran ve moral veren en önemli öğelerin başında geliyordu. 
Hz. Yusuf ise sürekli olarak buğdaylarını devlete verenlere kıtlık dönemlerinde buğday verme taahhüdünü yeniledi, buğdayda taban ve tavan fiyat belirledi. Ürünlerin ülke dışında çıkarılması bir süre izin vermedi ve sonrasında ihracatın yolunu açtı. Elbette Hz. Yusuf dönemi ile şimdiki dönem bir değil çünkü şimdi teknoloji oldukça ilerde ve bu sebeple buğday üretiminde daha etkili teknikler kullanılabilir ve doğalgaz depolama sistem gibi buğday ve tahıl stoku da yapılabilir. 
BUGDAYIN BAŞAK OLMASI İÇİM TOPRAĞA İNİP ÖLMESİ GEREKİR

ÇİFTÇİ BUĞDAY TANESİNE DEĞER VERİR, 
onu bereketlendirmek için toprağa eker ve üzerini örter.
 Kışın yağmur ve kar sonrasında buğday önce ıslanır,
 ardından çamura karışır; ama hiç sesini çıkarmaz. 
Kış bitip de bahar gelince buğday sevinçle başını topraktan çıkarır.
Yeşerdiğini görünce; “kuruydum yeşillendim, adam oldum artık.” der. 
Ama çiftçiye göre, o yeşil bir başaktır ve daha bir değer kazanmamıştır.
 Diğer yeşilliğin içerisinde bir ot olmaktan farkı yoktur. 

Günler geçtikçe büyür başak verir buğday.
 Başaklarda buğday taneleri bir iken 20 olur, 30 olur. 
Buğday “Çoğaldım, kıymetlendim.” diye düşünür.
 Ama çiftçiye göre, hala o bir avuç buğday olmaktan öteye gidememiştir.
 Değeri bir hükmü ifade etmediği için yoluna devam eder.
 Yaz başlar, güneş tepeden vurur, sapsarı altın gibi olur.
 Bu defa da renginin sarılığına aldanan buğday; “Altın gibi oldum.
 Herhalde şimdi kıymetlendim.” der. 
Altın gibi olmuştur; lakin altın değil.
 Kıymet kazanma yolunda macerasına devam eder.

Hasat mevsiminde tarlaya biçerdöverler, oraklarla çiftçiler girer. 
Sapla samanı ayırarak buğdayı çuvala doldururlar. 
Çiftçi için bu aşamada buğday bir değer olmuştur; 
fakat kendi başına buğday hala bir değer olamamıştır.

Yolculuğuna devam ederek oradan aynı hedef için uğraşan diğer buğdaylarla birlikte değirmene gelirler. 
Değirmen taşının arasında iyice ezilirler. Un ufak olurlar. 
Kiri pası, kepeği bir yere, nur gibi bembeyaz un olarak başka bir yere ayrılırlar. Buğday bu defa “nur gibi olduk, beklediğimiz değere nihayet kavuştuk” der. Heyhat henüz macera bitmemiştir, biraz daha sabretmesi gerekir.

Çuvallara doldurulan unlar, fırıncının yanına varır. 
Önce güzelce su, tuz… ile yoğrulup hamur haline gelirler.
 Oradan da ateşin içerisine girerler. 
Nar gibi pişen, pişip de olgunlaşan buğday, nihayet ekmek olarak fırından çıkar. Ancak hak ettiği değere ulaşamamıştır. 
Ne zaman ki insanların faydasına arz edilir, işte o zaman büyük kıymete ulaşır.

Evet, buğday uzun ve meşakkatli bir yolculuktan sonra ekmek olmuş,
 kendince bir değere ulaşmıştır.
 FAKAT BUĞDAY ASIL DEĞERİ PEYGAMBER EFENDİMİZ (S.A.V)’İN MÜBAREK DİLİNDEN ALMIŞTIR. “EKMEĞE HÜRMET EDİNİZ. EKMEK SEMAVAT VE ARZIN BEREKETİNDENDİR. KİM Kİ SOFRADAKİ EKMEK KIRINTISINI YERSE AFFOLUNUR.”

ELİNDE BUĞDAYI OLAN ER VEYA GEÇ DÜŞMANINI DİZE GETİRİR.
Rusya ve Ukrayna savaşı ile birlikte bütün dünyada sadece petrol ve doğalgaz krizi değil, aynı zamanda buğday krizi de yaşandı. Elbette gıda krizleri kısa sürede çözülebilecek sorunlardan biri değildir çünkü ürünlerin yetişmesi için zaman aralığı gereklidir.
 Ülkemiz ise oldukça verimli topraklara sahiptir ve bazı yerlerde topraktan yılda 2-3 defa hasat elde edilir. Tam da bu süreçte ülkemiz, buğday üretimi için İslam geçmişinde de önemli bir yeri olan Hz. Yusuf’un Mısır’da uyguladığı tekniği kullanmalıdır. 
Derleyen Nezir Ötegen  
  

YORUMLAR

  • 0 Yorum